19 Ekim 2014 Pazar

Rüya gibi şarkılar. FAIRUZ _ LE BEIRUT


Bazı şarkılar rüya tadındadır.

AH BU ŞARKI - Warda - ah law abeltak men zaman


AH ŞU ŞARKILAR... Herkesin hayatında bir yara şarkısı vardır ya.. Bu da öyle bir şey.

28 Eylül 2014 Pazar

Uzaklar hiç bu kadar yakından saldırmamıştı..



Bir Cemal Süreya dizesiyle kıvranıyor zihnim: "Yalnız aşkı vardır aşkı olanın." Yıkıla yıkıla ağlayan adamlar gördüm ben ve o adamlara uzaktan bakmaya çalışan kadınlar.

Yıkıla yıkıla ağlayan bir adamın yanına yaklaşmak tehlikelidir çünkü. Yaralı bir aslanı kimse tutamaz. Bütün aşklar yaralıdır biraz ve bütün yaralarda aşka ilişkin bir yan vardır. Avuçlarımızda biriken kanı yüzümüze sürerken, "Bu ne biçim aşk?" diye soracak birileri ve soğuk ve derin ve deli gözlerle bakacağız onlara.

"Neyin an­lamı var ki zaten" demek istiyor canım ve belki bunda ilginç manalar buluyor ruhum. Kim bilir? Bir ayrılık şarkısı olmak isterdim ben, yağmurlu havalarda söylenen bir ayrılık şarkısı.

"Bu sabah yağmur var İstanbul'da! Gözlerim dolu dolu oluyor" gibi bir şey olmak isterdim. Böyle bir şey olmama izin vermeyenler­den nefret ediyorum şimdi. Kim ki beni hayatının önemli bir yerine koyarsa, fena halde yanılmış olur. Hiçbir yerde durmayı sevmediğimi söylemiş olayım önce. Kalpler karşısında küçüğüm ben. Ve yalancı ve barbar ve kaba ve sertim. Kırdığım hayatlar yüzünden çoktan hak ettim idamı. Bir sokak arasında kıs­tırıp vursunlar beni. Çapraz ateşe tutulsun ihanetim ve fütursuzca girdiğim bahçelerden çaldığım elmalarla yakalayın beni. Cebimden alçaklığım çıksın kimlik yerine. Kanlar içindeki suratıma bir tekme savurmayı ihmal etmeyin sakın.

"Bu ne biçim aşk?"diye sorsun BarbarosCamii delikanlısı ve o kara çocuk sıksın ilk kurşunu. Gerisi gelir nasılsa...

Bak, ben burada kıvranıyorum. Ben burada, adını bile bilmediğim ve ilk kez işittiğim gezegenler arasında sıkışmış bir yeryüzü sakini olarak, uçması bile yasaklanmış bir kuş olarak, kahrolmaktayım. Ruhum dünyanın en kirli ruhudur belki. Saklamıyorum uzayan sakallarımı ve darmadağın saçlarımla çıkıyorum hayatın karşısına. Ey bana, aynalara karşı acımasız olmayı ve traş olurken yüzümü kesmeyi öğreten isim, gel ve kandan korkmadığımı gör. Kanamak hoşuma gidiyor benim. Bu nedir? Her soruya parmak kaldıranları vurun be! Vurun kendim tarif etmek­te zorlananları. Bütün cevaplar karşısında küçüğüm ben ve kü­çücük bir soruya dahi yer yok kalbimde. Adımı soran orda kalır, bir adım geçemez öteye. Yok benim adını, gidin işinize. Şüphedeyim. Kahırdayım. Susuzluktayım. Nerden gelip bu çöl koku­su, yerleşti düşlerime? Yeryüzü niye bu kadar geniş ve niye bu kadar dar bize açılan odalar? Allah'ım beni affet!

"Yalnız aşkı vardır aşkı olanın" diye bağırıyorum. Bağırmayı hak ettim. Ödedim bedelini ayaklarımın ve onların üzerinde sağlam durma hakkım kazandım. Fakat cebimdeki elmalar karşılıksız ve onları koparttığını dallar ağlıyor geride. Ben birileri­ni ağlattım anne. Ben ıslak yastıklara gömdüm güzel yüzleri. Beni affetmesinler isterim. Parmaklarımdaki zinciri sallayarak önünden geçtiğim pencereler affetmesin beni. Yaslandığım apartman kapıları ve çaldığım ıslıklar beni affetmesin. Kırdığım hayatlar rüyama girsin hep ve yapışsın boğazıma.

15 Eylül 2014 Pazartesi

Kiminle uyursan uyu.

Kiminle uyursan uyu, yüreğindeki kişiyle uyanırsın...

27 Mart 2013 Çarşamba

Aldatmak

Şimdi burada duygularımı tarif etmek imkansız gibi bir şey.. Ellerim üşüdüğü için daha yazamıyorum bile... Bugün bi çok şey oldu. Bugün bir tek şey oldu. Ben ne hissettim bilmiyorum..
 Bir adam karısını aldatmak üzere başka  bir kadını öpme hamlesinde bulundu. Ben bunların hepsini gördüm. Kadın yapma dedi. Adam 'şşşşş! bir şey yok dedi. O an iç güdülerine yenilip kadının güzelliğine ve hülyalı, derin gözlerine takılmıştı. Üstelik uzun zamandır tanıyordu onu ama bugün bir başkaydı. "Gel" dedi öpmeden önce. "Benimle daha özel bir yerde buluş.. Yeter ki bana güven. Baş başa olalım..." Ne kadar güvenebilirdi ki kadın. "Ne yapmak istiyorsun benimle sen." dedi kadın. "Bilmiyorum. Şu an neyse o güzel, çok güzel işte" dedi adam.... Kadın anlıyordu, Farkındaydı. Adam evliydi. Ve sabırsızdı. Belki de çok sabretmişti ve bugün tamam demişti... Bugün öpeceğim... Bu kadın yeni heyecan yeni tat... Sadece şimdi... "Benimle buluş özel bir yerde" dedi. Kadın "olmaz" dedi. "Seni korkutuyor muyum" diye sorma gereği duydu adam. Kadın çekinmedi "evet" dedi.. Adam tedirgindi ve sabırsız.. Çok istiyordu kadını.. Sadece istiyordu. Aşık değildi. Ama büyüsüne kapılmıştı.. Libidosuna hakim olamıyordu. Çok engel vardı öpmemesi için. Çok yasak vardı. Ama o heyecan arıyordu. Yıllar olmuştu başka bir kadını öpmeyeli. Evlilik ona göre değildi. Bunu evlenince anlamıştı. Ama her şey çok geçti. Çok geçmişti başka bir kadın öpmeyeli. Kapılar kilitliydi. Dışarıda çok insan vardı. Ama o şimdi diyordu. Sadece şimdi... Kadının gülüşünden çok gözlerine takılı kalmıştı adam. Ya öpecek ye ölecekti sanki. "Gidecek misin." dedi. "Evet az sonra gideceğim" dedi kadın.. "Gitme" dedi adam. Tuttu ellerinden kaldırdı kadını... Sadece sarılmak ister gibi yaptı.. Sarıldı. "Sen de sarıl" dedi. Kadın da sarılmak zorunda hissetti kendini. Adam çok sıkı sarılmıştı. Sonra kadının yüzünü kendi yüzüne çevirdi. "Gitme" dedi... Daha da yaklaştı. Daha da yaklaştı. Nefes ötesi kadar yaklaştı ki, kadının yüzünü çevirmesi ile adamın dudakları kadının yanaklarını öpmek zorunda kaldı. Adam hamle yapmıştı bir kere. "Yapma" dedi kadın. "şşşş! birşey yok." dedi adam ve dudaklarına yapıştı kadının. Kadın ağzını açmadı. Adam ağzını açtı. Dudaklarını yakaladı. Kadına şimşek çakılmış gibiydi. Ani bir hamle ile hopladı. "Hayırrrr!" dedi. "Bunu yapma, yapmamalıyız. Bu olmaz....." Çok şaşkındı. Adamın ilgisinin farkında ama cesaretinin varacağı noktayı bilmekten yoksundu. Eliyle adamın ağzını tuttu. "Hayır" dedi. "Bunu yapma.."  Elinden kurtuldu adamın. Yakın bir noktaya hemen oturdu. Adam da şok olmuştu aslında. O da ani ve geri dönülmez bir pişmanlık içerisinde "Ne yaptım ben?" dedi içinden. Kendine hakim olamadığı ve yanlış yaptığı gerçeğini o an fark etti. "Özür dilerim. Çok özür dilerim." dedi.  Kızarmıştı. "Kızma ne olur. Gerçekten çok özür dilerim. Yanlış yaptım." dedi. Kadın açıklama yaptı. "Sen evlisin. Benimde sorumluluklarım var. Olmaz." "Sadece bir anlık, daha ilerisi olmaz." dedi adam. "İşte daha ileriye gitmesin diye Lütfen bunu yapma." dedi kadın. Adam üzgündü. Gerçekten utanmıştı. Kadını da kaybetmişti. Kadın o an suratına çakmak yerine adama dokundu. "Üzülme bir daha olmasın yeter." dedi... "Asla" dedi adam.."bir daha olmayacak" Bunun ardından onlarca şey söyledi... Özür mahiyetinde. Utandığını söyledi. Yüzüme bakma dedi. Aramızda kalsın ama yine de görüşelim dedi. Kadın titriyordu. Belli etmedi. Gülümsedi.. Kendine iyi bak yine görüşeceğiz dedi. Sadece daha fazla utandırmak istememişti. Kadın gitmiş adam kalmıştı. Adam aylarca unutamayacaktı yılların güvenini bir çırpıda kaybettiğini....

Özgür Ruh

Kopyalayarak çoğalmaz ki tendeki özgür ruh....

6 Mart 2013 Çarşamba

Cem Adrian'a

Aslında bu satırları Cem Adrian'a yazacaktım ama kendimi hazır hissetmedim. Hatta bu yazıya başladım büyük konsantre olmuş bir halde fakat birilerinin mız mız beni meşgul etmesi üzerine konsantrem de bozuldu. Oysa ki Cem şu an "Tüm maviler kirli şimdi ve tüm beyazlar utanç içinde ve sadece uyumak, uyumak istiyorum" diyor. Üşüyorum ben bu adam söyleyince. Özellikle son 2 albümünde. Kayıp Çocuk Masalları ve Siyah bir veda öpücüğü. Cem ve kayıp çocuklarıyla kayıp melekleri beni öldürüyor. Buz gibi morga kalkıyor cesedim ve ruhum sırılsıklam oluyor. Kayıp benliğimi bulmak istiyorum onu dinlerken. Çok üşüyorum diyebilmek istiyorum Cem'e. Beni tir tir titretiyorsun. Söküp defalarca dikiyorsun o küçük ellerinle açtığın ve sızlayan bütün yaralarımı... Bir meleğin ellerindeki kaderimin sökülüşünü durup da izletiyorsun o sesinle. Sadece sevmek isteyişimi sızlatarak veriyor, yüzüme vuruyorsun... Hep bir şey eksik, hep bir şeyler yarım geliyor seni dinleyince. Kaybetmiş şehirde tek kayıp benmişim gibi... İsimsiz cümleler geliyor seni dinlerken dudaklarıma. Bir meleğin ellerindeki ölümü senin sesinde gerçekleşiyor. Öyle beyaz, öyle siyah, öyle maviyim ki seninle. Öyle güzel öyle masumdum ki ben. Öyle siyahlar giyip ölüyordum ki seninle. Öyle yanıyor öyle yanlışa düşüyorum ki... Öyle çocuktum ki, boğazıma kadar iplerle sıkıp öldürdüğün. Öyle kirliydim ki, topuklarıma kadar sadece seninle doluydum.... Uyumak istiyorum sen gibi. Hep uyumak. Meleklere teslim edip ruhumu, sadece bir gece göçüp gitmek, seni bulmak, şarkılarını içmek, sonsuzluğun şairi olmak istiyorum. Yazdıklarımı dönüp okumayacak kadar harika yazan bir kadın olarak sokulmak istiyorum ruhuna. Beni anlayan adamı anlamak istiyorum. Meleklerini tanımak. Meleklerimi onlarla tanıştırmak istiyorum. Karanlığa dokunabilmek istiyorum seninle. Kimsesiz çocuklarımızı, kayıplarımızı bulmak istiyorum. Dolu dolu şiir kusmak istiyorum senin kaleminle... BENİM RUHUMLA TANIŞMANI İSTİYORUM.
SADECE BİR RÜYA KADAR KISA OLSA BİLE....

2 Ekim 2012 Salı

Doğum Günü..

HER YIL DOĞUM GÜNÜNE ISLAK GÖZLERLE GİREN BİR KADIN BESLİYORUM AVUÇ İÇLERİMDE...
NEMLİ YÜZÜNÜ TOPRAĞA SİLİYOR VE DEVAMINA CÜMLE BULAMADIĞI HİKAYELER YAZIYOR.
HER YIL PARMAK UÇLARIYLA BASTIRIYOR ISLAK YANAKLARINI...
PARMAK UÇLARIYLA ACI YAZARAK...

1 Ekim 2012 Pazartesi

Bu geceden bahsettim..

Soğuk ve ucuzdu bu gece hayat. Sabaha kadar uykusuzdu ense köküne inen muhabbete düşkün gözlerimiz.. Boyun ağrıları, sporsuz vücutlar ve gece yarısı uyuyan komşuları uyandırma operasyonu = YÜKSEKSESMÜZİK......

Yanıp sönen 3 sigara....



30 Eylül 2012 Pazar

Hakimiyeti tek kişide kaybetmek

Bazen Dünya'ya hakim olduğunu hissederken, bazen de bir kişi karşısında ne yaparsan yap çaresiz olduğunu hissedersin. Görünmeyen duvarlar o kişiye bir yerden sonra yaklaşmana izin vermez. Onun hayatın hakkında her şeyi söyleyebilme gücüne ne zamandan beri bu kadar izin verdiğini düşünür şaşarsın. Hayatın seni ne zaman bu hale getirdiğini, nasıl olur da tek bir kişiye karşı bu kadar çaresiz bırakabildiğini düşünür de şaşarsın. Bir adımdan ileri gidemediğin duvarların önünde durur bakarsın hayatına. Hangi hisleri duyduğunu dinlersin. Kendine kulak verirsin ve sorular sorarsın benliğine. Kaydedilmiş aşamaları gözden geçirirsin. Zihninin derinliklerine iner bir yerde suçlu bir 'kişi' veya 'anı' bulmaya çalışırsın. Geçtiğin her yolda kolladığın ve sakladığın bir bölme vardır elbet. Ulaşamadığın bir kaç suç, belkide sadece bir kaç kuruntudan ibaret olan şeyler. Sonuçta her aşamayı değerlendirirken ve bir suç ararken en çok da kendini rahatsız edersin. İçini kemiren böceği bir kenara atmadıkça suçlu aramaya hep devam edersin... Dilinin ucunda çıkmış bir yara gibidir o. Oynamaya devam ettikçe asla kapanmayan, ama oynamadan da durulmayan.. Bir yerden sonra ya vazgeçer ya da hep aynı yerden bakarak gidersin...





6 Eylül 2012 Perşembe

Amélie soundtrack

Geleceğe bir kırıntı bırakmaksa amacın hadi bunu dinle ve bir şeyler yaz....

Hayatın arafı ve sorgulama...

Ben ne yaptım ki bu hayatın arafına sıkışıp kaldım.
Bir yanı dişi, bir yanı erkek kimliğin,
bir yanı siyah, bir yanı beyaz acıların,
bir yanı kara, bir yanı deniz
bir yanı aşk, bir yanı boşluk bu hayatın atılacak adımı ne ara göremez oldum.
Bir sigaranın külüne ne ara aşık olup şiirler yazdım.
Bir adamın dudaklarına ne ara tutuldum oradan çıkacak her kelime için...?
Ne zaman vazgeçip ardından uçurumdan attım kendimi...Ve ne zaman kurtuldum son anda ölmekten ?

Görünmez aşkın belirsiz kılavuzu.

Belki bir gün hiç beklemediğimiz bir yerde karşılaşırız da birbirimizi tanımayız... Sadece yazılarından ve parmak uçlarından tanıdığımız birbirimizi görsek ve gördüğümüzü bile hatırlamadan yan yana geçsek... Ne acı.... Kim bilir belki bir yerlerde karşılaştık seninle, bir otobüste, bir sahil boyunda, bir yol kenarında, durakta, vapurda, şehirler arası otobüs terminalinde... Belki... Aynı romana ağlamış iki insan olduğumuzu bildiğimiz halde, o aynı kelimelere ıslanmış gözlerin birbirini tanımaması, hiç görmemesi bize neler kaybettirir? Zaten göze aldığımız bir şey için mi hiç görüşmemeyi tercih ettik...
Aynı müziği dinlemiş kulakların birbirinin fısıltısını dahi duymamayı tercih etmesi kaçırılan fırsatlara da hayıflanmamasını mı gerektirir?
Aynı hikayede dans eden bizim, aynı ritme ayak uydurmaması kimin tercih kılavuzunda yazmaktadır?

15 Nisan 2012 Pazar

AĞIR ROMAN

Savrulurken raconun kırmızı pelerini o zarif öfkeye, zaman ki sana hasta olmuş, incelikli haytasın, raks ederken mahallenin maşallahı, eyvallahı, güzelleş be oğlum şimdilik ölümüne kadar hayattasın.

| Ağır Roman |





Yeşil Badanada Kurtulmak – Turgut Uyar

Sanki döşenmiş odalarda akşam güneşleri
öyle soğuk öyle kış günü.
yalancı inciden gerdanlıkları öyle kırık
öyle sulardan çayırlardan uzak öyle darmadağın
öyle namussuz öyle anasının gözü,
öyle bellediğim öyle kovduğum kırıp dökemediğim
vaktimin ortasına giren bu karanlık resim
dağda bozulup kalmış köhne otobüslere benzeyen
öyle tutkusuz öyle isteksiz öyle zifir şaşılır.

duramıyorum hemen sokağa çıkıyorum
ağaçlara kuşlara kağıthelvacılara çıkıyorum,
çakıltaşları renkli cam kırıkları kilit parçaları,
kuzuların sevip sevip yediği otlardan topluyorum
kuzulara vereceğimden değil, yok değil,
böyle çocukların sevdiği işler yapmak pek hoşuma gidiyor
ya da evde kalıp kocaman kalçalı kadın resimleri yapıyorum
o da hoşuma gidiyor.


t e r l i k s i z k a d ı n l a r k o r o s u

bizim çıplak topuklarımız mozayıkların üstünde ya
durmuyoruz günaşırı duvarlarımızı yeşille maviyle badana ediyoruz.
durmuyoruz dünyayı yeniliyoruz,
bir koltuğu oradan alıp öteye yerleştiriyoruz.
pencerenin yerini değiştiriyoruz
halıları temizliyoruz, yemekler pişiriyoruz
soğuk sularla yıkıyoruz ayaklarımızı kollarımızı boynumuzu
işimiz bitiyor, oturup sevilmeyi bekliyoruz
onlar o zaman geliyor.


k u r t u l m a y a h a z ı r l ı k

gittim kitapçılarda gazeteleri, dergileri karıştırdım
kırmızı beyaz yollu tentelerin altına serilmiş
bir dergide bir şiir okudum sevdim, – insan öpmeli, sevmeli sonra bol sularda yıkanmalı diyordu.
nasıl.
güzel, güzel resimler vardı.
baktım ışıdım.
degas’ın bir kadını, belli öpülmüş sevilmiş kandırılmış,
ama, sonra da yıkanmış bursa havluları ile kurulanıyordu.
öyle bir sevdim, içim bile gıcıklanmadı.
bir kalabalık bir kalabalık deniz gibi.
durdum evlerin katlarını saydım.
beş – altı – yedi.
her katta bir kadın bir erkek aklıma geldi.
ama öyle dümdüz değil. bildiğimiz gibi değil öyle.
başka türlü geldi.
sosis kokuları, bira kokuları, kavun kokuları geldi.
kavun kokuları geldi, tütün, lavanta kokuları geldi.
ah derim ne derseniz deyin ben işimi bilirim.
artık birçok şeylere hazırım. ölümden ötede.
bir başka sefer gidip sinemaların girişlerine duracağım, önce tabanca bıçak dövüşen sonra sevişen kadın erkek resimlerine bakacağım. uzun uzun.
sonra dalacağım kalabalığa.
ya hep bildiğimiz o yere gideceğim.
günüme göre
ya da yolüstü bir kahveye oturup orta şekerli bir kahve içeceğim
ne derseniz deyin ardımdan.