30 Eylül 2012 Pazar

Hakimiyeti tek kişide kaybetmek

Bazen Dünya'ya hakim olduğunu hissederken, bazen de bir kişi karşısında ne yaparsan yap çaresiz olduğunu hissedersin. Görünmeyen duvarlar o kişiye bir yerden sonra yaklaşmana izin vermez. Onun hayatın hakkında her şeyi söyleyebilme gücüne ne zamandan beri bu kadar izin verdiğini düşünür şaşarsın. Hayatın seni ne zaman bu hale getirdiğini, nasıl olur da tek bir kişiye karşı bu kadar çaresiz bırakabildiğini düşünür de şaşarsın. Bir adımdan ileri gidemediğin duvarların önünde durur bakarsın hayatına. Hangi hisleri duyduğunu dinlersin. Kendine kulak verirsin ve sorular sorarsın benliğine. Kaydedilmiş aşamaları gözden geçirirsin. Zihninin derinliklerine iner bir yerde suçlu bir 'kişi' veya 'anı' bulmaya çalışırsın. Geçtiğin her yolda kolladığın ve sakladığın bir bölme vardır elbet. Ulaşamadığın bir kaç suç, belkide sadece bir kaç kuruntudan ibaret olan şeyler. Sonuçta her aşamayı değerlendirirken ve bir suç ararken en çok da kendini rahatsız edersin. İçini kemiren böceği bir kenara atmadıkça suçlu aramaya hep devam edersin... Dilinin ucunda çıkmış bir yara gibidir o. Oynamaya devam ettikçe asla kapanmayan, ama oynamadan da durulmayan.. Bir yerden sonra ya vazgeçer ya da hep aynı yerden bakarak gidersin...





6 Eylül 2012 Perşembe

Amélie soundtrack

Geleceğe bir kırıntı bırakmaksa amacın hadi bunu dinle ve bir şeyler yaz....

Hayatın arafı ve sorgulama...

Ben ne yaptım ki bu hayatın arafına sıkışıp kaldım.
Bir yanı dişi, bir yanı erkek kimliğin,
bir yanı siyah, bir yanı beyaz acıların,
bir yanı kara, bir yanı deniz
bir yanı aşk, bir yanı boşluk bu hayatın atılacak adımı ne ara göremez oldum.
Bir sigaranın külüne ne ara aşık olup şiirler yazdım.
Bir adamın dudaklarına ne ara tutuldum oradan çıkacak her kelime için...?
Ne zaman vazgeçip ardından uçurumdan attım kendimi...Ve ne zaman kurtuldum son anda ölmekten ?

Görünmez aşkın belirsiz kılavuzu.

Belki bir gün hiç beklemediğimiz bir yerde karşılaşırız da birbirimizi tanımayız... Sadece yazılarından ve parmak uçlarından tanıdığımız birbirimizi görsek ve gördüğümüzü bile hatırlamadan yan yana geçsek... Ne acı.... Kim bilir belki bir yerlerde karşılaştık seninle, bir otobüste, bir sahil boyunda, bir yol kenarında, durakta, vapurda, şehirler arası otobüs terminalinde... Belki... Aynı romana ağlamış iki insan olduğumuzu bildiğimiz halde, o aynı kelimelere ıslanmış gözlerin birbirini tanımaması, hiç görmemesi bize neler kaybettirir? Zaten göze aldığımız bir şey için mi hiç görüşmemeyi tercih ettik...
Aynı müziği dinlemiş kulakların birbirinin fısıltısını dahi duymamayı tercih etmesi kaçırılan fırsatlara da hayıflanmamasını mı gerektirir?
Aynı hikayede dans eden bizim, aynı ritme ayak uydurmaması kimin tercih kılavuzunda yazmaktadır?