18 Ekim 2010 Pazartesi

Mikrodalga fırının sıcaklığında boğulan kalpler....

Uzak bir kadındı. Soğuk bakışlı, derin ve siyah gözleri, bembeyaz teni, siyah saçları....
Üşütürdü her sonbahar girişinde.
Kurtulamazdı kalbine sapladığı bıçağın izindeki adamın gölgesinden... Şarkılarda yer alan adamın km'lerce uzağında yaşar içine çektiği her karanlık tozda buram buram mecburiyeti yaşardı.

Beyni dönük sevişme sahnesindeki adamların pis ellerindeki mikropların nasıl farketmeden kendi vucudunu sardığını düşünürdü. Bir şizofren aşka tutulmuş yıllardır kullandığı ilaçlar bile artık etki etmiyordu... Gerçek olduğunu bildiklerinin rüya olması için binlerce kez kabul olmayacak dualar ediyordu...

Mikrodalga fırının önüne geçmiş öylece dönüşüne bakıyor alevlenip, bedeniyle beraber mutfağında annesinden kalma dantel peçetelerinde yanmasını istiyordu.
Uzun parmakları küçük ayakları vardı.
Herkesden aykırı şarkılar dinler en başarılı olduğu halde hep arka sıraları tercih edenlerden olmuştu. Kokusuyla bile iş görüşmesinde ilk kez görüştüğü müdürü etkilerdi.
Kalbi kapalı bir kitaptı.
Çok başarılıydı.
Ölse bile gururundan asla kimsenin önünde ağlamazdı.
Öyle bir sonbaharda tüm hikayeler sadece bu kadının üzerine yazılırken o nefes aldığı odayı, çırpındığı evini, kolayca girdiği işini, annesinden kalma dantel peçetelerini ve hatta yaşadığı şehiri bile terketmişti.
Kalbine sapladığı bıçağın izindeki adamın gölgesinden kaçarken
Son kez nefes almış...
Boşluğa dalarak kaçmıştı.
İkindi vakti...
Son kez Tren Gar'ında görülmüş, nefesinide burda bırakarak çekip gitmişti....
Odası,evi,peçeteleri ve hatta şehrin nefesini bile küstürmüştü kendine...
Elinde buruşmuş mendilini hiç bırakmadan dalmıştı o hiçliğe....
Bom boş ve anlamsızdı artık.. Kadın  yoktu....
Ve hiç'likle uğurlanmıştı....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder